20 Ocak 2009 Salı

Merhaba...
kim olduğunuzu ya da gerçekten bu blogun birileri tarafından okunup okunmadığını dert-tasa etmeden ama karşımda da biri varmışçasına yazıyorum bu yazıyı..belki kendimi karşıma alarak, belki eskiden kendisiyle konuştuğum Simurg'a..ya da Phoenix'e..
her halukarda birisi var konuştuğum önemli olan bu..
Önceleri pek sevmezdim bu blog tutma işini..Sanırım en başından beridir internete ve sanal dünyaya karşı var olan bir ön yargılar yumağım devreye giriyor burada.. Neyse ki artık yıktım bunları..
Yakın zamana kadar facebook profilimi de dondurcaktım ebediyyen, ama artık böyle bir hayalimden de vazgeçtim..her geçen gün daha da artarken bağımlılığım, sadece arada bir dondurabilirim onu da durup dururken dert etmiyorum kendime...
Ama facebook'un, twitter'ın, vs gibi yerlerin uzun cümleler için pek de okunulası yerler olup olmadığını düşünürken de birden blog tutma fikri geldi aklıma..aslında eskiden bir blogum vardı..ama pasifize edilmiş durumdaydı..o yüzden "olur öyle" adresli bir blog açmak istedim, fakat kullanımda imiş, sonra "olu öyle arada" demek daha mantıklı idi, ve  diyiverdim işte.. 
bir çok sakinlerimiz gibi ben de hep pencere kenarlarını severim..yolculukta, evde, otobüste, vapurda...özellikle uzun otobüs yolculuklarında pencere kenarında oturmak -yanınızdaki insanı iniş çıkış vs için rahatsız edeceğinizi göze alarak hem de-, pencereden dışarıyı, sadece birkaç dakikalığına geçtiğiniz ve o kısacık anlarda ne kadar keşfedebilirseniz yanınıza o kadarı kar olarak kalan o yerler, köyler, fabiraklar, yol kenarında terk edilmiş arabalar, inekler ve çocuklar..ah o kısacık an göz göze geldiğiniz çocuklar.. 
ayrı bir nimet, ayrı bir zevk oluyor insana..
ve olur öyle arada..!!