11 Nisan 2010 Pazar

Saatleri ayarlama enstitüsü ve Ahmet Hamdi Tanpınar

Ahmet Hamdi Tanpınar okuyorum ve Saatler'ini okudum..sadece okudum dememeliyim aslında, bir nevi yaşadım kitabı..
böylesi çok sık olmaz, ya sıkılır, ya da kitabı yarıda bırakmamak adına bitirirdim bazı kitapları..ama bazı kitaplar da tıpkı saatler...de olduğu gibi yeni bir dünya içine girerdim, kahramanlardan biriyle bütünleşiverdim ve kitap bittiğinde haftalarca kitabın içinden çıkamayıp, "bu kitabı" diyordum.."evet bu kitabı"..mutlakaya senaryoya dökmeli..ve yönetmeliyim..bir filmi çekilmeli en azından..
evet bunu haftalarca dillendirip, kısa filmler çekmeye başlamıştım bu kitap adına..
hala aklımın ve kalbimin bi yerlerinde bu fikir var.


elimde kalemle sayfalardan sayfalara koşuyor..ruhsal betimlemelerin içine düşüyor, ama canım yanmıyordu.. çünkü ruhumu o kadar güzel tarif ediyordu ki canınız yansa bile bunu sarhoşluktan hissedemiyordunuz..
Ahmet Hamdi ne yazık ki bazı ideolojilerin esiri altında yaşıyor..bence oralardan  çıkmalı ve sadece edebiyat ve sosyoloji adına okunmalı..


ve Tanpınar aslında tam bir pınar..
olur öyle arada ve
darısı başıma..
:)

işte o koşuşturmalarımdan altını çizebildiğim bir kaç pasajlar..cümleler..tarifler.. :






"şimdi kendimi ortada hissediyordum. Mektep, gençlik için daima ehemmiyetlidir. Her şeyden sarfı nazar o yaşlarda ömrün en azaplı meselesi olan "Ne olacağım?" sualini geciktirir. Bırakın ki vaktinde yetişir, sonuna kadar sabreder, aktarmaları tam zamanında yaparsanız, içindekini behemehal bir yere götüren trenlere benzer. Ben bu trenden vaktinden çok evvel âdeta çölün ortasında inmiştim.







Etrafımda yavaş yavaş beni hedef alan, üzerimde yüksek sesle düşünen bir teşhis uğultusu, çok cömert ve insanî bir endişe başlamıştı. Annemin dilinden "bu çocuk ne olacak?" sözü düşmüyor, komşular babamla her karşılaştıklarında söze, "Oğlanı ne yapacaksın?" sualiyle başlıyordu..." syf. 57.











"çok dikkat ettim, masallar adla başlar. Ceketinize veya boyun bağınıza eskiliği veya güzelliği yüzünden bir ad verin, derhal hüviyeti değişir, bir çeşit şahsiyet olur..." syf. 71.


"yalanın sihirli çizgisi içinde idim ve bu bana yetiyordu." syf. 74.









"mübarek....







kendi köşesinde hiçbir zamana girmeyen bir zamanı saklıyordu." syf. 77.









"bir uçuruma uzatılmış bir kalas üzerinde yürür gibi sade,tehlikeli ve muvazeneden ibaret bir hayat yaşıyordum. " syf.78


"...eşyanın kayıtsızlığı..." syf.85


"....insanların yalnız hakkıyla yapabilecekleri işle meşgul oldukları bir dünyada yaşamanın nasıl bir saadet olabileceğini düşünmemek..." 99









"ahh o andaki sesim!! Nasıl tanıyordum bu sesi ve hıçkıran bütün vücudumu...







Korku..korku ve insan, korku ve insan talihi, insanın insana hücumu, o hiç yere düşmanlık. Fakat neyi aldatabilirdim, kime anlatabilirdim. İnsan neyi anlatabilir? insan insana, insanlara hangi derdini anlatabilir? Yıldızlar birbiriyle konuşabilir, insan insanla konuşamaz." syf 109.









"....doğru dürüst yaşayan insanların dünyası..." syf.125









"araya menfaatlerimiz girmeyince hadiseleri elbette başka türlü, daha realist bir gözle görmeğe, hakikaten daha uygun şekilde anlamaya ve yorumlamaya başlarız." syf. 132


"Hayat kendi şeklini yaratmazsa böyle olur; bir çeşit aralıkta yaşıyorlarmış gibi düşündüm. İsterseniz onlara kapının dışında kalanlar da diyebiliriz. Muasır zamana girememiş olmanın şaşkınlığı içinde yarı ciddi, yarı şaka, tembel bir hayat!" Halit Ayarcı'nın kahvedekiler hakkkındaki sözleri. syf.131.


"-burada herşey biraz afyon, biraz uyku ilacıydı." syf.132.


"....hepimiz kollektif bir yalan içindeydik...." syf. 150.









"...ev sahipliği denen mukaddes vazife..." syf.155.









"insanoğlu insanoğlunun cehennemidir" syf. 175.


"...halinde mürebbiyesinden izin almış bir çocuğun rahatlığı vardı." syf. 175.


"kafamdan ancak gölgesi geçen bir düşüncenin iki dakika sonra böyle cezasını çekeceğimi nereden bilebilirdim?







biz fakirler böyleyizdir. Kader sarayında bizim işlere bakan büro hiç şaşmaz, ihmal etmez. Zihnimizden geçen en uzak, en masum ihtimallerin, sadece şiddet ile ret için düşündüğümüz şeylerin bile ceremesini öderiz." syf.189.


"herşeyde bir çocuk saçı yumuşaklığı var." syf. 199.


"bütün çocukluğum kavga, dırıltı içinde geçti, bağıran insan sesi beni öyle korkutuyor ki..." syf.286.


"hem biz kavga edemeyiz. Kendisinden başka herkesi haklı bulan insan kavga eder mi hiç?" syf.286.









"bir reçel kavanozuna düşmüşüm gibi..." syf. 290.


"biz kabahati üzerine yüklenen insanlarız" syf. 308.










(tecrübe hakkında)





"-içlerinden tecrübelileri seçsek?









-Asla!!...siz tecrübe kelimesinin hakiki manasını bilmiyorsunuz. Tecrübe sahibi demek, yıpratılmış olmak, muayyen hudutta ve muayyen fikirlerde donmuş olmak demektir." syf.311.









"Ben size değil, kendime dargınım." syf.317.


"Elbette birinden biri iyi gelecek ve ben de etrafımdakilere benzeyecektim. Muhakkak benzemeliydim. Benzemezsem yaşamak çok güçtü." syf. 325.









"Siz her girdiğiniz yerde, evvela nelerden iğrenebilirim, nelerden azap çekebilirim, diye etrafınıza bakıyor, ondan sonra da hep burnunuzun altına bir tutam ısırgan otu asmışlar gibi silkine silkine dolaşıyorsunuz."







(halit ayarcı hayri irdal için söylüyor) syf.327.









"vaktiyle ne kadar masum yalanlar söylermişiz" syf. 326


"biz henüz, fikirlerimiz için birbirimizden vazgeçecek seviyeye gelmedik." syf. 352 







(oğul-baba arasında)







"O kendisi olmak için beni unutmaya belki muhtaç! Fakat ben ancak onun sayesinde biraz kendim olabiliyorum". (baba-oğul arasında) syf.356. 


"Yeniliği kendilerine ucu dokunmamak şartıyle seviyorlardı." syf.361.