sonunda oldu gibi...
bazen durup ruhumu çimdikliyorum, rüya mi bu diye!?
- ...
hayir! gerçek...
tatli-tuhaf duygular icerisindeyim bu endülüs diyarinda...
ne tam anlamiyla o avrupa disiplini, sicak memleketlerin sıkıldığı o soğuk düzenin, fransız burnu havadaliğinin içerisinde..
ne de doğu´nun o egzotik-mistikliğinin
hemen altinda/üzerinde/yaninda gizlenen;
bilhassa da arap müslümanliğindaki aşırılığın,
dine karşı yapmacık bir teslimiyetin içinde...
ama endülüs´ün hafızasındaki arap tarihinden ötürü de,
hala bir doğu mistisizminin, tembelliğinin, eğlencesinin
bir yemek gibi o´nun üzerinde tüttüğünü görebiliyor,
bu baharatların kokusunu alabiliyorum.
iki kültür arasinda kalmiş halde..
doğunun ve batinin ortasinda değil belki
ama kenarinda.
en çok sevdigim şey de bu sanırım : arada kalmışlık..
tam anlamıyla bir şeye- yere ait olmamak,
aidiyet hissetmemek.
çemberlerin icinde sıkışıp kalmayın, diyordu hikayeci :
bir semazen gibi çemberler arasında yolculuk edin..
evet
ruhum doğu, aklım batı benim de..
havası, suyu, guneşi, egzotikliği,
aynı doğup büyüdüğüm, taşındığım
ve yaşadığım o yerlerdeki gibi..
insanlarının
şen şakraklıklarıyla evimde gibiyim..
...ve ama geldiğim yerdeki o tutuculuktan,
"yaradılanı "biz" e benzetiriz kendimizden ötürü.."
gibi bir dönüşümten yoksun(!) bir güzellik..
ahh!!..
bu yüzden de evimde olmasini özlediğim bu şeyleri
sanırım burada buldum,
-en azindan şimdilik buldum saniyorum-
diyebilirim.
evet..dillerini henüz çok akıcı konuşamasam da,
çok ahım-şahım dostluklar olmasa da henüz,
özlesem de geride bıraktıklarımı, dostlarımı,
annemi-yemeklerini
ve şarkilarini memleketin,
yine de sanki kendimi "ev"de gibi hissediyorum.
evet evet :
çay´a ve bayram´a rağmen,
burası "evim" olmalı,
gibisi fazla.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder